Bir şehri organize etmek veya şekillendirmek, sanayi ve gelişim ile yakından ilgilidir. Kentsel gelişimi yöneten şehir plancıları, şehrin fiziksel yapısı üzerinde kalıcı izler bırakmaktadır. Ancak artan nüfus ve azalan alan nedeniyle her şehir terk edilmiş sanayi kompleksleri ile mücadele etmek zorundadır. İnsanlar genellikle terk edilmiş yapıların olumsuz yönlerini görürler, ancak ben size bu yazımda bazı olumlu yanlardan bahsedeceğim ve bunlardan nasıl faydalanabileceğimizi aktaracağım.
İzmir’in Hilal semtindeki terk edilmiş devasa beton binaların düzenlenmesi, birçokları için daha iyi bir yaşam kalitesi olanağı sağlayabilir. Şimdiye kadar dünyanın dört bir yanından görülebilecek benzer örnekler ile bu yapıların sadece bencil ve küçük birey gruplarının çıkarlarına yönelik olduğu kanıtlanmıştır. Kimileri bu tarz yerlere yeni apartmanlar dikmeyi düşünebilir ki bu da, mekânı ele geçirmek ve insanların ortak hafızasının bir parçası olan bu tarihi yapının kimliğini yok etmek anlamına gelir. Bu terk edilmiş binalar sayesinde İzmir’de belli bir ekonomik sektör gelişmiştir. Hadi, şimdi gerçek bir değişim yaratalım!
Terk edilmiş alanların bu şekilde kalması arzu edilen bir şey olmadığına göre bu sorunu çözecek umut verici ve gelişmiş bir alternatif yol düşünelim. Öncelikle arsaya moratoryum koyulabilir, bina kültürel-endüstriyel mirasın bir parçası olarak korunabilir ve ardından dikkate değer bir yapı inşa edilebilir. Toplantı salonları, konferans salonları, okuma salonları, tiyatrolar, yoga ve fitness stüdyoları, dünyanın dört bir yanından yemeklerin hazırlanabileceği mutfaklar, üretim makine atölyeleri ve zanaatkar meydanları ile donatılmış bina tamamen yenilenerek bir öğrenci şehrine dönüştürülebilir. Ortak çalışma alanları, Türkiye’nin diğer şehirlerinden veya yurtdışından gençler için yurtlar, çatı katında bir anaokulu veya paten yapılabilecek bir alan hayal edin ve kelimenin tam anlamıyla gençlerin (ve diğer tüm insanların) bir şehirde gelişmesi için ihtiyaç duyduğu her şey. Öncelikle, bu az önce planlamasını yaptığımız öğrenci şehri, İzmir’in kültürel bütünlüğünü teşvik etmeyi, hareket etmeyi amaçlayacak ve göçmen-serbest çalışanlar topluluğunun olası etkileriyle daha da gelişmesi için bir merkez görevi görecektir. Bu güzel hayal Hilal’deki bu binanın kurtarılmasıyla gerçekleşebilir.
Bu konuyu önemseyen herkes, restoranlar, parklar ve deniz kenarı dışında bir yerde gruplar halinde olan insanların birbirleriyle etkileşime girmediğini zaten fark edecektir. Tüm topluluklardan gençlere özgür ve açık olan bir kültür merkezi tüm topluluklar arasındaki bağları teşvik edecek bir bağlayıcı olabilir.
Her şehrin metropoliten ve kültürel mirası olan terk edilmiş şehir binalarını sahiplenmek, yıkmak yerine hayata döndürmek de döngüsel ekonomiye giden bir yoldur; bu nedenle yeninin eskiden daha iyi olduğuna her zaman inanmamalıyız.
Böyle bir yaklaşımla şehir, vatandaşlarına daha yakın hale getirilecek ve insanlar kendi muhitini tasarlama ve katkıda bulunma isteğini göstereceklerdir. Ayrıca, kentin korunmasına, çevresel ve ticari gelişimine yönelik takdirleri artacaktır. Çevre dostu çözümlere, sürdürülebilir ekonomilere ve vatandaşların yaşam alanlarıyla ilgili karar alma süreçlerine doğrudan bağlılığına hayran olan döngüsel ekonomi ve doğrudan demokrasi önermeleri, güvenilir bir gelecek için ihtiyaç duyduğumuz ilkelerdir.
Sanayileşme döneminden kalma binaların yeniden kullanımı, Avrupa’da yerleşik bir uygulamadır. Bu nedenle bu proje gerçekleşirse, şehrin ilerici yapısı kanıtlanabilir ve turist kapasitesi artabilir. Tüm bunlar, kentin ve çevresindeki toplumun entegrasyon süreçlerine doğru da inşa edilebilir ve bunları başarabilmek için ciddi çabalar gerekmektedir.
Vladimir Jovanovski
Düzeltme: Ally Coveney