Merhabalar,
Ben Sude, geçen sene Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümünden mezun olduktan sonra uzun çabalar sonucunda 9 aylık ESC Projesi’ne katılma şansı buldum. “Die Naturkindergruppe Gatchhüpfer” isimli çalıştığım kurum doğayla iç içe bir orman anaokulu. Daha önce çocuklar ve ergen gruplar ile farklı alanlarda çalışmama rağmen hiç bu kadar küçük yaş grubuyla uzun soluklu ve derin bağ kurma şansım olmamıştı. Grubumuzda 3-6 yaş arasında 15 çocuk var ve her gün 2 pedagog ve benden oluşan ekip ile çocuklarla zaman geçiriyoruz. Çalıştığım anaokulunun tarzı çocuklara tamamen özgür bir alan yaratmak ve onlara “öğretici” ilkelerle yaklaşmaktansa kendi kendilerine çevrelerini keşfetmelerini sağlama üzerine kurulu. Çocukların daha bu yaşta doğaya bu kadar saygılı ve kibar olması, bir o kadar da bilgili ve meraklı olmaları beni en çok etkileyen şeylerdendi. Tamamen açık havada kurulu olan alanımızda her gün ateş yakarak (kışın ısınmak için mecburduk), doğa yürüyüşlerine çıkarak, farklı canlı türleri üzerine ormanda keşifler yaparak ve tabi ki çocuklara istediklerini yapmaları için serbest alan tanıyarak geçiyor. Böylesine özgür ruhlu ve doğayla iç içe bir kurumda 9 ay boyunca gönüllük yaptığım ve çocuk psikolojisine dair değerli gözlemler yapabildiğim için çok mutluyum.

Viyana’ya gelince, Avrupa’nın en yaşanası şehirlerinden olduğunu düşünüyorum. Şehrin her yanı sanat, tarih, mimari güzellikler ve yemyeşil parklarla dolu. Büyük şehir olmasına ve fırsatlarla dolu olmasına rağmen bir o kadar da sakin ve dingin. Yani bir insanın isteyeceği her şeyi verebilecek potansiyele sahip. Ben doğa düşkünü bir insan olarak şehirde beton yığınları arasında sıkıştığımı hiç hissetmedim, her mevsimde gidilebilecek harika parklara attım hep kendimi. İş çıkışlarında en sık yaptığım aktivite ya bir parkta arkadaşlarımızla buluşup yürüyüş yapmak/ oturup sohbet etmek veya tek başıma kahvemi kitabımı alıp Tuna Nehri kıyısında keyif yapmak oldu. Grenzenlos, buradaki destekleyici organizasyonumuz gönüllüler için sık sık aktiviteler ve buluşmalar ayarlayarak sosyal çevre oluşturmamızda büyük katkıda bulundu. Benzer dönemlerde gönüllülük yapmaya gelen onlarca farklı ülkeden birçok insanla tanıştım ve çok internasyonal bir arkadaş grubumuz olmuş oldu. Bir yandan hepimiz içinde bulunduğumuz yepyeni deneyimi anlamaya çalışırken birbirimizi ve farklılıklarımızı da anlamlandırmaya çalışır olduk.


Şu anda içinde bulunduğumuz yaz ayları çoğu gün Tuna Nehri kıyısına yüzmeye giderek, akşamları da şehirdeki ücretsiz açık hava etkinliklerine giderek geçiyor. Bu gönüllülük macerasının benim için tek zorlayıcı yanı kış aylarındaki gün ışığının çok kısa olduğu ve havanın 15:30’da kararmaya başladığı günler oldu. Fakat benim gibi daha güney ülkelerinden gelen (genellikle İspanya ve İtalya) ve bu duruma alışkın olmayan arkadaşlarımızla farklı çözümler/ aktiviteler bularak bu duruma alışmaya çalıştık. 9 ay boyunca yepyeni bir ülkede bir yandan yeni bir dil öğrenmek, farklı bir kültüre adapte olmaya çalışmak, konfor alanımızın çok dışında bir yandan yalnızlığı deneyimlemek ama bir yandan da yeni bir sosyal çevre inşa etmeye çalışmak 20’li yaşlarda yaşanabilecek en güzel deneyimlerden. Viyana’da yaptığım 9 aylık gönüllülük deneyimimde her şey kocaman “iyi ki”lerle dolu. Umarım böyle projeler ve imkanlar gitgide daha da yaygınlaşır. Ben bireysel olarak bu süreçte negatif veya kendi çözemediğim bir deneyimle karşılaşmasam da desteklerini hep hissettirdikleri için Pi Gençlik Derneği’ne kocaman teşekkür ediyorum:)

