Gönüllülük yolculuğumun son haftaları yaklaşırken, bu şehrin hayatımın ne kadar parçası haline geldiğini düşünüyorum. Artık İzmir, haritada bir varış noktası değil; kendimi evimde hissettiğim bir yer. Her köşe başı bir anıya dönüştü: deniz kenarındaki kafede arkadaşlarla paylaşılan kahkahalar, ofise yapılan o tanıdık yürüyüş, sokaklara taşan pazar sesleri, körfezin üstünde altın rengine boyanan gün batımları… Zaman hiç bu kadar değerli gelmemişti. Son günler bana her anı sanki ilk defa yaşıyormuş gibi kucaklamam gerektiğini hatırlattı. Bu yazın en güzel yanlarından biri, deniz kenarında geçirilen sayısız öğleden sonraydı. Uzun bir atölye gününün ardından kısa bir yüzme molası ya da Foça ve Çeşme’de geçirilen tam günler…
Ege, bana denge ve huzur kaynağı oldu. Tuzun tenimde bıraktığı his, turkuaz sular, etrafta yankılanan dost sohbetleriyle birleşince hayatın ritmi dinginleşti. Dalgaların yorgunluğumu alıp yerine sadece şükran duygusu bırakması, içten içe iyileştirici bir şeydi.


Atölyeler de bu son haftaları anlamla doldurdu. Katılımcıların karşısında durmak, onlara rehberlik
etmek, yüzlerinde merak ya da farkındalık ışığını görmek, tüm yolculuğumun en ödüllendirici
yanıydı. Vedalar oldukça duygusal geçti. Öğrencilerin bana teşekkür etmesi, neler öğrendiklerini
söylemesi, geleceğim için iyi dileklerde bulunmaları… Bu sadece derslerin değil, birlikte yaşanan
bir büyümenin de kapanışıydı. Onların sözleri bana neden gönüllü olmayı seçtiğimi tekrar hatırlattı:
bağlar kurmak, iz bırakmak.

Elbette yazın İzmir’de geçmesi, kendi zorluklarını da beraberinde getirdi. Sıcak bazen en basit işleri bile zorlaştırdı. Üstelik bölgede, hafızalarda taze duran depremler ve yakınlardaki yangın tehdidiyle zor günler yaşandı. Ama tüm bunlar, buradaki insanların ne kadar dirençli olduğunu bana gösterdi. Hayat devam etti; dayanışma ve umut, her şeyin ötesinde kendini hissettirdi. Tüm zorlukların arasında en çok aklımda kalan şey, dostluklar oldu. Aylardır beraber olduğum insanlara veda etmek, en zor kısımdı. Balkon sohbetlerinden deniz yolculuklarına, paylaşılan yemeklerden kahkahalara kadar, hepsi ikinci bir aile gibiydi. Ayrılıklar hüzünlüydü ama mesafenin bu bağları silemeyeceğini bilmek içimi rahatlattı. Her veda, hüzün kadar minnettarlık da taşıyordu; böylesine ilham verici ve unutulmaz insanlarla yollarımızın kesişmiş olması büyük bir şanstı. Geriye dönüp baktığımda, yaşadığım deneyimin ne kadar eşsiz olduğunu fark ediyorum. Hiç bu kadar yoğun, bu kadar zengin, bu kadar dönüştürücü bir şey yaşamamıştım. İzmir bana umduğumdan çok daha fazlasını verdi: yeni beceriler, yeni dostluklar, yeni bir aidiyet hissi. Bu şehir beni kucakladı, bana meydan okudu, deniz kıyısında saf mutluluk anları hediye etti. Ayrılmak kolay değil ama biliyorum ki bu bir son değil. Kalbimin bir parçası burada kalacak: Ege’nin esintisinde, öğrencilerimin sesinde, aşina olduğum sokaklarda. Şimdi dolu bir yürekle, şükranla, bu bölümü yanımda taşıyarak yeni adımlara hazırım.

Böyle bir macerayı düşünen herkese tek bir şey söyleyebilirim: ona tüm kalbinle sarıl. Vedalar zor
olacak, zorluklar seni sınayacak, ama anılar seni hayal bile edemeyeceğin şekilde şekillendirecek.
Ve belki sen de benim gibi, evinden çok uzakta bir şehrin bir süreliğine gerçek bir yuva olabileceğini keşfedeceksin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.