Bu blog yazısına “Merhaba” ve “Hoş geldiniz”. Benim adım Antonia ama herkes bana Toni diyor. Ben son iki aydır İzmir’de yaşayan on dokuz yaşında bir kızım. Bir yıl boyunca gönüllü olmak için Türkiye’ye geldim. Ondan önce, ailem ve küçük erkek kardeşimle birlikte, Berlin’in tam yanında bir şehir olan Potsdam’ın biraz dışında, Almanya’da yaşıyordum. 2020 yazında liseden mezun oldum ve geçen yıl “Freie Universität Berlin” de oryantasyon çalışmaları yapıyordum. Bu program, gençlerin olası çalışma konuları hakkında genel bilgi edinmeleri için bir fırsattır. Bu yüzden, lisans ve genel olarak kariyer olarak neyi seçeceğimden emin olmadığım için farklı derece kurslarının her türlü konferansına ve seminerine katıldım.

Potsdam’daki günlük hayatımda her hafta ata binmeye ve voleybol antrenmanlarına gittim. Lisedeyken koro ve müzik çalışmaları da bunun bir parçasıydı. Ne zaman seyahat etme, hatta yeni yerler görme şansım olsa, onu kullandım. Bu yüzden son yazımı ve diğer tatillerimi Fransa’nın güneyinde sörf yaparak, Almanya’nın her yerinde ailemi ziyaret ederek ve arkadaşlarımla spontane gezilere çıkarak geçirdim. Artık Türkiye’deyim ve burada da mümkün olduğunca seyahat etmeye devam etmeyi umuyorum. Ayrıca, buradaki birçok insan bana neden özellikle bu ülkeyi seçtiğimi sordu. Ama şunu söylemeliyim ki Türkiye’yi tercih etmekten çok İzmir’i ve Pi Gençlik Derneği’nin projesini tercih ettim. Çok açık fikirli ve canlı görünen Akdeniz şehri dikkatimi çekti. Ayrıca kesinlikle çocuklarla ve gençlerle çalışmak istiyordum çünkü bu hem bir şeyi öğretmek hem de öğrenmek anlamına geliyor ve bu benim için çok önemli. Bu yüzden burada gönüllü olarak çalışmak harika bir fırsat gibi geldi.

12 Eylül sabahı, 1900 km güneydoğuya seyahat etmeye hazır tüm önemli eşyalarımı doldurduğum, yatağımın yanındaki valizlerle uyandım. Ailemle son kahvaltımı yaptıktan sonra en iyi arkadaşımla buluşmak üzere Berlin havalimanına doğru yolculuğa çıktık. Yaşadığım ve büyüdüğüm şehirdeki yakın hissettiğim herkese veda etmek kolay değildi, ancak önümdeki 12 ayın heyecanı buna ağır bastı. Türkiye’ye doğru olan o 3 saat süren yolculuk sırasında hayatımın 12 ayını farklı bir şehirde, farklı bir kültürün içerisinde yaşayacağımı fark ettim. Hayatımda ikinci kez Türkiye’ye ayak bastıktan sonra İzmir’de dikkatimi çeken ilk şeylerden birisi sıcaklık oldu. Almanya’da yaz sona ermek üzereydi, akşamları ve geceleri oldukça soğuk oluyordu ve güneş yavaş yavaş gücünü kaybediyordu. Ancak, İzmir’de hava akşam saatlerinde bile oldukça sıcaktı. Daha ilk günlerimde İzmir’de keşfettiğim bir şey vardı. Sıcaklık sadece havada değil aynı zamanda şehre vuran güneş ışıklarındaydı. Güneşin batmasına birkaç saat kala İzmir’in her yanı altın rengi ışıklarla yıkanıyor, hava çok sakin ve huzurlu görünüyordu. Bu görsel şöleni yaşadığım Karşıyaka’daki ikinci günümde önümüzdeki yıl için tam olarak doğru yere geldiğimi hissettim.

İzmir’in bir başka güzel yönü de havada ve güneşte olan bu sıcaklığın burada yaşayan insanlara da yansımasıdır. İlk günden beri, bir buçuk ay boyunca tanıştığım herkes bana karşı çok nazik ve sıcakkanlı idi. İzmir’de gönüllü olarak çalışmaya gelmiş, yeni bir işe başlamış gibi değil sanki burada kocaman bir ailenin içerisinde yaşıyormuş gibi hissediyorum. İzmir’de şu ana kadar tanıştığım her türden insan benim ve diğer gönüllülerin heyecanlı ve keyifli zaman geçirmesi için uğraşıyor ve gerektiğinde bize yardım etmekte asla çekinmiyorlardı. İzmir’deki ilk ayımda o kadar çok kibar ve ilginç insanlarla tanıştım ki, sanki burada benim için yeni arkadaşlar edinmek dünyadaki en kolay şeylerden birisi gibiydi.

Geçen gece diğer gönüllülerle birlikte buluşup oturduğumuz bir mekânın çalışanlarından biri, bizi ertesi sabah ailesiyle birlikte İzmir’in dışındaki bir semtte öğle yemeği yemeye ve deniz kenarında birlikte vakit geçirmeye davet etti. Başka bir örnek ise aniden canınızın tatlı çekmesi sonucu birlikte gizlice ortamdan kaçabileceğiniz ve ikinizin de yemek için can attığı çikolatalı ve ahududulu lezzetli wafflelar yiyebileceğimiz çılgın ve enerji dolu bir genç kadın. Hatta bir de o kadar kibar ve güvenilir bir arkadaş, bir mentor var ki akşamları sahil boyunda insanların dolup taştığı ve daha başka bir sürü engellerin yolunuza çıktığı Kordon’da scooterın arkasına binip gözleriniz kapalı bir şekilde sizi götüreceğine güvenebileceğiniz biri…

Önümüzdeki 11 ayda da İzmir’in bu muhteşem enerjisinin tadını çıkarmayı ve bu şehirde harika anılar biriktirmeyi dört gözle bekliyorum. Umarım ben de bu şehirde geçirdiğim 1 ay içerisinde bu şehrin insanlarından aldığım bu samimiyeti, hoşgörüyü ve sıcakkanlılığı önümüzdeki aylarda geri verebilirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.