Herkese merhaba,yine ben, Almanya’dan Helen! Zaman ne kadar hızlı geçiyor, inanılır gibi değil. İzmir’de Pi Gençlik Derneği ile çalışmaya başlayalı dört ay oldu bile. Bu süre içerisinde o kadar çok şey yaşadım ki… İşte size son birkaç ayın kısa bir özeti:

Son iki ayda atölye çalışmalarım oldukça çeşitlendi. Pi Gençlik Derneği’nin neredeyse her hedef kitlesiyle çalışma fırsatım oldu: küçük çocuklar, ilkokul, lise, üniversite öğrencileri ve hatta orta yaşlı kadınlarla bile. Her grubun farklı seviyelerde İngilizce veya Almanca bilgisi vardı, bu yüzden sürekli yeni fikirler ve yöntemler geliştirmem gerekti.

Hangi grupla çalışmayı daha çok sevdiğimi söylemek gerçekten zor çünkü her bir atölyenin kendine özgü zorlukları ve keyifli yönleri var. Örneğin, küçük çocuklar genelde daha zor kontrol ediliyor ama atölyelerden keyif aldıklarını açıkça ifade etmeleri beni çok mutlu ediyor. Öğrencilerle iletişim kurmak daha kolay olsa da geri bildirim konusunda genelde daha çekingenler, bu da onlar için ilgi çekici etkinlikler tasarlamayı zorlaştırıyor. Yine de elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum ve önümüzdeki aylarda da böyle devam edeceğim. ☺

Son iki ayda özellikle keyif aldığım bir etkinlik, diğer Alman gönüllülerle birlikte organize ettiğimiz Alman Kültür Gecesi oldu. Almanya’yı sadece iki saatlik bir programla tanıtmak hiç kolay değildi, özellikle de hepimizin “Alman olmak” ile ilgili biraz farklı görüşleri ve öncelikleri vardı. Ayrıca biz Almanlar, ülkemizi “reklam” havasında sunmaya pek alışık değiliz çünkü ülkemizle gurur duymayı öğrenmemiş bir kültürden geliyoruz.

Ancak süreç boyunca, milliyetçilikle karıştırılmadan gurur duyulabilecek şeyler olduğunu fark ettik. Diğer Alman gönüllülerle birlikte tipik Alman alışkanlıklarını, yemeklerini ve geleneklerini konuşmak çok keyifliydi. Özellikle Türkiye’de üç ay geçirdikten sonra Alman yemekleri hazırlayıp paylaşmak ve başkalarının bundan keyif aldığını görmek harikaydı!

Son iki ayın bir diğer önemli noktası, Gaziantep, Mardin ve Diyarbakır’a yaptığımız geziydi. Bir gün izin alıp, Ulusal Ajans’ın düzenlediği Ara Dönem Eğitimi için Diyarbakır’a gitmeden önce bu şehirleri ziyaret etmeye karar verdik. Gaziantep’te, Ekim ayında katıldığımız Uyum Eğitimi sırasında tanıştığımız gönüllü arkadaşlarımızla buluştuk ve onların güzel eski bir Ermeni evinde konakladık. Bize bakırcılar çarşısını, Türkiye’nin en büyük ikinci camisinin bulunduğu yeri gezdirdiler ve ünlü Gaziantep mutfağını denememizi sağladılar.

Bu seyahatte fark ettik ki Türkiye’nin bu kısmı, sadece şehir büyüklüğü açısından değil, aynı zamanda kültürel anlamda da İzmir’den oldukça farklı. Daha geleneksel ve batılılaşmanın daha az hissedildiği bir kültür söz konusuydu. Mardin ve Diyarbakır da antik mimarisi ve büyüleyici tarihiyle beni etkiledi. Türkiye’ye gelen herkese, sadece batıdaki turistik bölgeleri değil, doğuyu da keşfetmelerini şiddetle tavsiye ederim. Keşke orada daha fazla zaman geçirip, insanları ve yerleri daha iyi tanıyabilseydim. Ama şimdilik, Türkiye’nin inanılmaz çeşitliliği hakkında bir fikir edinebilmiş olmaktan mutluyum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.