Ah dostum… Burada oturuyorum ve geleli dört ay oldu bile. Zamanın uçup gittiğini söylerler ve ben her zaman bunun boş bir ifade olduğunu düşünmüştüm, ama şimdi gönüllülük yılımın 1/3’ünün bittiğini görüyorum ve bu sözü gerçekten hissediyorum. Zaman nereye gitti? Her şeye rağmen, bu geçen zamanın deneyimlerimizi sayısını yansıtan büyük bir faktör olduğuna inanıyorum. Geriye dönüp baktığımda, bu dört ayda o kadar çok şey yaşandı ki…
Bu süre içinde Mattes, Antonia ve ben İzmir dışında ilk büyük gezimize çıktık. Hedefimiz Türkiye’nin kuzey batısındaki bulunan ve Marmara Körfezi’nde İstanbul’un karşısındaki Bursa’ydı. Ancak Aralık ayı olduğu için suya girmek istemedik. Kayak yapmayı planladığımız Uludağ’da küçük bir kış tatili yapmak istedik. Bu süreçte konaklama, ulaşım ve kayak ekipmanı bulmanın sandığımız kadar kolay olmadığı ortaya çıktı. Ama sonuçta her şey yolunda gitti ve tatil güzel geçti, bu da Türkiye’nin yardımsever insanları sayesinde oldu. Öncelikle “Türkiye’de nasıl seyahat ediyorsunuz?” sorusunun üstesinden geldik. Almanya’da genellikle varsa arabayı ya da çoğu zaman geç kalan treni kullanırız. Ama ortaya çıktığı gibi, Türkiye’de yolcular için karmaşık bir tren taşımacılığı yok. Daha önce tanıştığımız yararlı atölye katılımcıları sayesinde Türkiye’deki otobüs sistemini öğrendik. Bilet almak için web sitelerini bize gösterdiler, açıkladılar ve hangi şirketlerin kullanılacağı konusunda tavsiyelerde bulundular. Sabah erkenden otobüse yetişmemiz gerekiyordu ama bizi otobüs terminaline götürmesi gereken servis için gitmemiz gereken durağı bulamadık. Şafaktan önceki karanlık ve soğuk gecede, bu otobüs durağını bulmak için yürüdük ama bulamadık. Neyse ki bizim gibi servisi bekleyen bir kadınla karşılaştık ve bize nereye gideceğimizi söyledi. Almanca bile konuşabiliyordu ve otobüs terminaline zamanında ulaşmamıza yardım etti! Bu da İzmir’deki güzel insanların yardımıyla üstesinden geldiğimiz bir diğer zorluktu. Sırada kalacak bir yer bulmamız gerekiyordu. Bursa’nın eski kesimlerinde ve şehir merkezine yakın bir yer bulduk. Neyse ki ev sahibimiz İngilizce konuşabiliyordu ve Bursa içi ulaşım konusunda bize iyi tavsiyeler verdi. Bursa’dan Uludağ’a gidiş gelişi sağlayan servisleri anlattı ve fiyatlardan (23 lira) bahsetti. Bu bizi çok rahatlattı çünkü Bursa’ya vardığımızda, birden fazla gün kayak yapmak istediğimiz için Teleferikten bilet almak istediğimizde, bize 250 lira olduğu söylendi! Bu yüzden servis hakkındaki tavsiyeleri için ev sahibimize çok müteşekkiriz. Böylece 24 Aralık’ta (Noel arifesi) bizi dağa çıkarması gereken otobüs durağına gittik. Ve yine çok yardımsever bir insanla tanıştık. Öner adında bir delikanlı bize servisleri gösterdi ve bir süre konuştuk. Hâlâ kayak ekipmanı aradığımızı öğrendiğinde, dağda çalışan bazı arkadaşlarını aradı. Vardığımızda Öner malzemeleri toplamamıza yardım etti ve bize yamaçları gösterdi. Benim için çok sıra dışı ama güzel bir deneyimdi: Demek istediğim, işte buradayız, kayak pistlerine nasıl gideceğini ve ekipmanı nereden alacağını bilmeyen üç turist ve bu adam bize yardım etmeye karar verdi! Her şeyi ve günü bizimle geçirdi! Orada harika zaman geçirdik. Birlikte fotoğraf paylaştık ve kayak yaptık. Etrafıma baktığımda, o kadar çok yardımsever insan var ki… Yabancılara yardım etmek için bu kadar çok zaman ve çaba harcamak en normal şey. Almanya’da nadiren gördüğüm davranış bu. Demek istediğim, Almanlar hâlâ yardımsever insanlar, ancak çoğu zaman insanlar arasında çok daha fazla mesafe var ve herkes yabancılar için zamanını ve çabasını vermeye kendini Türkler kadar adamış değil. Türkiye’de bu kadar çok yardımsever insanı tanıdığım için çok mutluyum ve onlara yeni yıl için en iyisini diliyorum!