Herkese Merhaba,

Ben Yusuf. Geçtiğimiz Temmuz ayında Pi Gençlik Derneği ile hayatım boyunca benim için eşsiz olacak bir deneyim kazanma şansı yakaladım. 1 Temmuz – 8 Ağustos arasında gerçekleşen “Unity”’de gönüllü olarak yer aldım. Proje, Romanya’nın Craiova şehrindeki eğitim kursuyla başladı. Bir hafta süren bu eğitim kursu boyunca çocuklarla daha etkili iletişim kurmanın yollarını öğrendik ve genellikle bunu oyunlar üzerinden yapabilmeye odaklandık.

İtalya, Romanya, İspanya, Ürdün ve Türkiye’den 12 kişilik takımlar halinde toplam 60 gönüllü bir aradaydık. Böylesine farklı kültürlerden insanların bir araya ortak bir amaç için gelebildiğini görmek beni hem duygulandırdı hem de geleceğe yönelik tekrardan umutlandırdı. Diğer gönüllüler ile eğitimler süresince kaynaşma fırsatı buldum ve bazılarıyla daha derin arkadaşlıklar kurdum. Farklı geçmişlerden gelen insanlarla bir sürü ortak noktalarımızın olduğunu gördüm.

Craiova’dayken yaptığımız kültür gecesinde, Türk kültürünü tanıtmak benim için projenin en heyecan verici noktalarındandı. Diğer gönüllülerin ilgisi, beni ve takım arkadaşlarımı kendi kültürümüzü paylaşma konusunda daha da motive etti. Yanımda Antakya’dan aldığım Türk Kahvesini orada hep birlikte hazırladık. Benim çok sevdiğim bu kahveyi 60 kişiye ikram etmek hiç unutamayacağım bir deneyim oldu. Yabancı katılımcılarla birlikte kahve sonrası fal baktık ve bu geleneği de onlarla paylaşmış olduk. Daha sonra Türkiye’den yanımızda götürdüğümüz lokum, helva ve İzmir Bombası gibi atıştırmalıklarınızı da tanıtıp her birlikte eğlenerek yedik. Bizim için günlük hayatın bir parçası olmuş bu tatların onlar tarafından nasıl tarif edildiğini görmek hayli ilginçti. Yemeklerden sonra da Tarkan’ın Kiss Kiss şarkısı gibi Avrupa’da popüler olan Türk şarkılarımızı söyledik ve Damat Halayı başta olmak üzere geleneksel danslarımızı sergiledik. Diğer ülkelerin de tanıtımlarını eğlenerek izledikten ve atıştırmalıklarını tattıktan sonra bu geceyi, Romanya popüler kültürünün ayrılmaz parçası olan “Made in Romania” şarkısına dans ederek noktaladık.

Craiova’daki eğitimin bir parçası olarak Giant Dolls’ House metodunu öğrendik. Bir sosyal sanat projesi olan Giant Dolls’ House, bir ayakkabı kutusundan tamamen sıfırdan katılımcıların kendi yaratıcılıklarına göre hazırladıkları evlerle duygularını dışa vurmalarını sağlıyor. Asıl amacı evsizlik ve iltica gibi konularda farkındalık sağlamak olan bu metot, bir evin ve aidiyet hissinin önemini anlamama yardımcı oldu. Aramızdaki Ukraynalı katılımcılardan birinin yaptığı ve unutamadığım bir modelin hikayesi ise şöyleydi. Savaşın başında ailesi ve arkadaşlarıyla belirli bir süre kendisine yuva olmuş metro istasyonunun bir bölümünü modelinde dekore etmişti. Kharkiv metro istasyonu, bir lobinin çocuk parkına, bir vagonun yatak odasına ve platformların sosyal aktivite alanlarına dönüştüğü bir yerdi. Burada sığınan insanlar, yer üstündeki şehirlerindeki hayatlarını burada kurmaya çalışmışlardı. Bu benim için bir kez daha savaşın acı yönünü gözler önüne serdi.

Kendi evimi yaparken ise çalışma masasının üzerine büyükçe bir saat yerleştirmiştim. Evimin hepsini tamamladıktan sonra hikayesini yazmam istendiğinde o saati neden yerleştirdiğimi düşünmeye koyuldum. Daha sonra çocukken Hatay’daki yatak odamda duran o büyük saati hatırladım. Hikayeyi yazarken gözlerim doldu. Bilinçsizce o her zaman beğendiğim saati yıllar sonra yine buraya da eklemiştim.

Bütün bu unutulmaz anılar sonrası, bir haftanın sonunda eğitim kursunun en duygu yüklü anına gelmiştik. Diğer gönüllülerle vedalaştıktan sonra 12 kişilik takımlara bölünerek Romanya’nın dört bir tarafındaki 5 farklı kuruluşta bir ay boyunca gönüllülük yaptık. Diğer takımlar; Arad, Bükreş, Timişoara ve Targu Frumos’a giderken bir takım ise Craiova’da kaldı. Ben ise Timişoara’ya giden takımdaydım ve size Timişoara’daki deneyimimden bahsedeceğim.

Timişoara, hem Sırp başkenti Belgrad’a yakınlığıyla hem de Macaristan sınırına yakın olmasıyla kültür zenginliğini en çok hissettiğim Rumen şehirlerinden biriydi. Timişoaralı gönüllülerin de yardımıyla şehrin bir çok yerini keşfettik ve bir sürü yerel tadı deneme şansını bulduk.

Timişoara’da yaklaşık bir ay boyunca gönüllülük yaptım. Bu deneyim süresince, ilk hafta eğitim kursunda aldığımız eğitimlerin nasıl gerçek hayatta pratiğe konulacağını gördük. Diğer gönüllülerle birlikte Ukraynalı mülteci çocuklara yönelik bir yaz kampı düzenledik. Çocukların günlük hayata entegrasyonunun kolaylaşması için onlarla oyunlar oynadık. Bu süre boyunca eğitim kursunda öğrendiklerimizin hem pozitif etkilerini gördük hem de zayıf yanlarını fark etmiş olduk.

Buna örnek olarak, bizim için en büyük problemin çocuklarla aramızdaki dil bariyeri olacağını düşünmüştük ve bunun önüne geçmek için daha evrensel ve beden diliyle oynanabilecek oyunları tercih etip ve geliştirmiştik. Pratiğe gelince çocukların bir kısmının çok iyi İngilizce konuşabildiğini ve bizimle işbirliği kurarak diğer arkadaşları için çeviri yaptıklarını gördük. Onların da katkılarıyla sonraki oyunlarımızı buna göre tasarladık. Yer yer onlardan da geri dönütler aldık ve kendilerini özgürce ifade edebilecekleri güvenli ortamı sağlamak için çaba sarf ettik.

Oyunlardan ayrı olarak zaman zaman çocuklara duygularını ifade edebilmeleri için resim etkinlikleri yaptık. Her etkinlikte farklı aletler kullandık. Bu etkinliklerin bir parçası olarak kil ile çocuklara heykel oyma yaptırırken benim için yine unutamayacağım bir şey başıma geldi. Çocuklardan biri yanıma gelip bir kedi yapmak istediğini söyledi ve yardım istedi. Ona yardım ettikten sonra bana sarılıp teşekkür etti ve bundan sonra onun için bir arkadaş olduğumu söyledi. Ve o günden sonra yaz kampı boyunca her gün yanıma gelip sarılarak selam verdi. Çocuklarla böyle bağlar kurabilmiş olmak bana bir kez daha projenin önemini gösterdi.

Farklı bir günde de çocuklarla birlikte havuza gittik. Orada çocuklar onlar için daha önceden hazırlamış olduğumuz krepleri yediler ve yüzerken su oyunları oynadılar. Havuzda eğlenceli zaman geçirdikten sonra derneğe doğru yürürken dernek görevlileri, yaşça küçük olduğu için çocuklardan birine özel olarak göz kulak olmamı istediler. Elimden tutup yolda yürürken ona, çok az olan Ukraynaca bilgimle adını ve nasıl olduğunu sordum. Daha sonra anlayabildiğimi düşündüğündendir ki yol boyunca bana kendi dilinde bir şeyler anlatmaya devam etti. Hiçbir şey söylemeden varana kadar gülümseyerek onu dinledim. Bu da yine unutamadığım ve benim için değerli olan anılardan biriydi.

Daha önce öğrenmiş olduğumuz Giant Doll’ House metodunu burada da uyguladık. Çocuklar onlar için “yuva” ve “ev ”kavramlarının ne olduğunu böylece modellemiş oldular. Yaratıcılıklarını dışa vururken duygularını da ifade ettiler. Onların yaratıcılıklarını gözlemlerken hayal gücünün önemini de tekrar öğrenmiş oldum. Çocukken bu kadar fazla hayal kurarken zaman içerisinde bu özelliğimizin ne yazık ki nasıl köreldiğini fark ettim. Şu an ise, Romanya’dan geldiğimden beri daha fazla hayal kurduğumu fark ettim. Bu da proje boyunca kendime kattığım sayısız şeylerden birisi oldu. Giant Doll’ House aktivitesini, çocukların tasarladıkları evleri Timişoara’daki bir parkta sergileyerek noktaladık.

Genel olarak, hem Timişoara’da hem de Craiova’da geçirdiğim tüm zaman benim için çok iyiydi. Bu yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum. Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra pediyatri alanında uzmanlaşma hayali olan biri olarak, çocukların dünyasını yakından deneyimleyebilmiş olduğum için çok mutluyum. Çocuklarla geçirdiğim zaman beni kendi çocukluğuma götürdü ve hayata başka açılardan bakmamı sağladı. Proje boyunca edindiğim arkadaşlıklar bu deneyimi benim için daha da özel kıldı. Bu yüzden tüm bu maceram benim için her zaman hatırlayacağım bir anı olacak. Bu yüzden, bir kez daha Teşekkürler Pi Gençlik!

Yusuf Düzel

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.