Bir yılı yurt dışında geçirmenin muhtemelen en ilgi çekici ama aynı zamanda en korkutucu yanı spontane şekilde seyahat etmek. Eğer ülkenin ana dilini iyi bir şekilde konuşamıyor ya da dili hiç bilmiyorsanız, günlük hayattaki basit şeyler bile zorlayıcı hale gelebiliyor ama seyahat etmek için oluşan tüm fırsatları değerlendirmek de insana cazip geliyor. Nasıl derler: ‘’Spontane yolculuklar en iyi anıları yaratır.’’

Ve size bunun doğru olduğunu söyleyebilirim! Şubat ayında dört gün izin alma imkanımız olduğunda, uzun sure tereddüt etmedik ve bir seyahate çıkmak istediğimize karar verdik. Perşembe günü, Cuma, Cumartesi, Pazar ve Pazartesi günleri izin kullanabileceğimizi öğrendik ve Perşembe akşamı bir barda otururken Marmaris’e gitmek istediğimize karar verdik. Alarmımızı erken kalkmak için kurduk, hızlı bir kahvaltı yaptık ve AirBnb seçeneklerine baktık, AirBnb rezervasyonunu yaptık, çantalarımızı hazırladık ve metroda oturmuş otobüs terminaline doğru giderken otobüs biletlerimizi aldık. Dört buçuk saatlik bir yolcuğun sonunda Marmaris’e vardık. Vardığımızda hafif bir yağmur ve serin bir hava bizi karşıladı. Ama o gün denize girmek istediğimize çoktan karar vermiştik. O yüzden eşyalarımızı kalacağımız AirBnb’ ye yerleştirdik, deniz şortlarımızı yanımıza aldık ve denize gittik. Şubat ayında, 14 derece soğukta yılın ilk yüzme deneyimini yaşadık.   

Cumartesi günü, Marmaris’i tipik iki zamanlı, benzinli scooterlarla keşfetmenin havalı olacağını düşündük. 21 yaşında olmamamıza rağmen, iki tane Harley Davidson’a benzeyen motosiklet kiraladık. ‘Cehennem makinelerimiz’ yani motosikletlerimizle Marmaris bölgesindeki tepelerden geçerek yolumuza devam ettik ve kış ayında olduğumuz için tamamen boş olan tüm küçük kasaba ve köylerde durduk. Bu yerlerin yaz aylarında tamamen dolup taştığını hayal edebiliyorum ama etrafta kimse yokken tüm bu yerleri gezip, deneyimlediğimiz için şanslıydık. Cumartesi günü hava harikaydı ve yaz ruhuna gerçekten girdik. Bir kez daha yüzmeye, ‘Turgut’ şelalelerine gittik. O an ne kadar müthiş bir durumun içinde olduğunu fark ettim: Covid yüzünden uzun sure boyunca hiçbir şey yapamamıştım ve şu anda yabancı, güzel bir ülkede bir şelalenin altındayım.

Pazar günü, körfezin diğer tarafını görmek için scooterlara bindik ama gitmek istediğimiz yere gidemedik çünkü Türkiye’de çoğu zaman olduğu gibi burası askeri bir bölgeydi ve siviller için erişilebilir değildi. Ancak, scooterlarla hareket özgürlüğümüzün tamamen olduğu göz önüne alındığında, diğer yöne gitmek için toplu taşıma araçlarına muhtaç olmamıza gerek yoktu ve çökmüş motosikletimi sürerken tam bir patlama yaşadım. Türkiye’de, özellikle İzmir’de araç kullanmaktan hep korktum. Ancak Marmaris’te bir scooter almak çok kolay ve muhtemelen sahip olduğumuz en iyi fikirlerden biri. Tepelerin üzerinden bir sonraki koya doğru ilerledik ve güzel yelkenli gemiler gördük. Ben biraz yelken hayranıyım, bu yüzden Marmaris’te yatmakta olan güzel yelkenli gemilerden bazılarını görmek harikaydı. Karanlıkta daireye geri döndük ve Türkiye’nin güneybatısındaki vadilerdeki boş yollarda sürdük.

Pazartesi günü kalan zamanı Marmaris’i keşfetmek ve Kale’ye gitmek için kullandık. Eski bir şehir, kaleye giden sevimli küçük yolların ve restoranların bir labirentidir. Kale benim için özellikle ilginçti çünkü bir süre önce Marmaris Körfezi’nde hazine kurtarma işi yapmak zorunda olan bir İngiliz kaptan hakkında bir roman okumuştum. 19. yüzyıl romanından mümkün olduğunca çok şey tanımaya çalıştım ve bu romandan Marmaris hakkında edindiğim tüm bilgilerimi yol arkadaşlarımın kulağına aktardım.

Gönüllülük yılımın yarısının bittiğini fark ettiğimde bu kendimi biraz hüzünlü hissettiriyor. Ama bu gezi bana seyahatlere çıkmak ve bu muhteşem ülkeyi daha fazla görmek için her fırsatı değerlendirmem gerektiğini gösterdi!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.