Merhaba, İzmir’deki hayatımla ilgili bu üçüncü blog yazıma hoş geldiniz. Geçen seferden bu yana zaman ne kadar hızlı akıp gidiyor, çünkü her şey sürekli değişiyor.

Ailemle birlikte Hamburg’da geçirdiğim Noel’de biraz dinlenip sevdiklerimle vakit geçirdim; ama en güzeli, Karşıyaka’ya dönüp sevgili ev arkadaşlarımla buluşmamdı.

Irmina ile bol bol kahve buluşmalarına çıktık, uzun yürüyüşlere gittik; hayat ve gelecek üzerine sohbet ederken waffle keyfi yaptık.

Mentorumla yaptığımız toplantılar ve çarşıda alışverişin arasında, yakınlardaki Urla’yı ziyaret etme fırsatı bulduk. Urla, küçük dükkanların yer aldığı şirin bir şehir merkezine ve nefis böreklere sahip. Ardından, şehir merkezine yakın ama çok sayıda balık restoranı ve geniş bir sahil şeridi bulunan plaja gittik; yazın yüzmek için harika bir yer olduğunu düşünüyorum.

Ocak ayından beri keşfedilecek yeni atölyeler açıldı; bu sayede, özellikle daha önce pek uğrayamadığım Konak başta olmak üzere şehrin daha önce bilmediğim birçok noktasını keşfetme imkanı buluyorum. Birkaç hafta önce, hafta sonu, gönüllülerden oluşan büyük bir grup Balçova’da doğa yürüyüşüne çıkmaya karar verdi. Balçova, şehir merkezine güzelce bağlı olmasına rağmen temiz hava ve yüksek dağlarla çevrili doğal bir ortam sunuyor. O gün, şehir yaşamı ve trafiğin stresinden uzak adeta bir inziva gibiydi.

Ancak kısa süre sonra, iki hafta için Almanya’ya geri dönmek zorunda kaldım. Ülkeyi tekrar terk etmek beni gerçekten çok üzdü; keşke buna mecbur kalmasaydım, ama ne yazık ki durum böyleydi. Yine de her şey başarılı geçti, kesinlikle buna değdi ve umarım kalan ayların tadını olabildiğince çıkarabilirim.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, 

Franca

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.